Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Mart 2017 Salı

Film: Kırmızı Kaplumbağa

2017 yoksa benim sinemada film izlemeye döndüğüm bir yıl mı olacak?
Durup durup kendimi sinemalar.com'da film seçerken buluyorum :) Son dönemde evde film izlemeyi beceremediğimizi ve bunu pek de sevmediğimizi fark ettim. En büyük sebebi de evimizin bu kış mevsim normallerinin üzerinde soğukta kalmasıydı :( Dolayısıyla bazı oturma alanları hep soğukta kaldı ve evimizin gece 12den önce uyuduğu pek görülmeyen miniğinin durumu da eklenince evde ayaklarını uzatıp film izlemek çok da keyifli olmadı. Tam burada aklıma Yağmur'a gittiğimizde evdeki iki bıdığın şekilden şekle girerek izledikleri Ponyo geldi. Yani aradığım şey büyük ekran mı bilmiyorum çünkü sinemada büyük ekranda film izlemeyi seviyorum gerçekten. Bir de karanlık elbette :) Sinemadaki mısırı çok sevemiyorum ama çok tuzlu ve yağlı oluyor. Ben evde yağsız ve tuzsuz patlatıyorum daha leziz geliyor nedense. (Bu işte bir tuhaflık var ama :)
Neyse gelelim Kırmızı Kaplumbağa filmine...


Filmin afişini birkaç ay önce görmüş ve neden bilmiyorum vurulmuştum. İzleyecektim o kesin de sinemada olur muydu bilmiyordum. Sonra fragmanını izledim ve tamam dedim, tam benim tarzım bir film. Altyazı dergisinde yönetmenin söyleşisini ve Kırmızı Kaplumbağa filminin sessiz değil ama diyalogsuz olduğunu okuyunca daha da meraklandım. Kısacası bu filme gitmem şart olmuştu. Çok fazla yerde gösterimde olmadığından bize en yakın sinema salonunda da sadece gündüz 11 seansında oynadığından 19 Mart Pazar günü (ki film aslında benim doğum günüm olan 17 Martta vizyona girdi, kalpçikler :) için biletimi bir gün önceden aldım ve kapıdaki görevlinin bile haberi yokken (Abla bu salonun önünde neden bekliyorsun ki, en erken seans 12.40ta?) kocaman salonda tek başıma filmi izlemek için yerime oturdum. Bir taraftan da korkuyorum acaba tek olduğum için filmi oynatmazlarsa diye. O ara aklıma Donnie Darka gelmesin mi? Hani şu sinemada yanında kafasını çevirdiğinde gördüğü kocaman tavşan vardı hatırladınız mı? Neyse tam o ara ben bunları düşünürken yaşlı bir çift girdi içeri ve ön çaprazıma oturdular. Teyze bana dönüp "Seni tek bırakmaz istemedik." demesin mi? Canım teyzem dedim :)
Filmin konusuna geçeyim, ilk sahnede yüreğim sıkışmadı desem yalan olur. Okyanusun ortasında azgın dalgalar ile boğuşan ve hayatta kalmaya çalışan bir adam ile sahne başlıyor. Öncesi nedir o adam orada neden durmaktadır bilmiyoruz. Sadece minik bir kayık var arada sahneye giren, ben balıkçı olabileceğini düşünmüştüm o yüzden. Ve sonrasında bu adam ıssız bir adaya düşer. Acaba kendine sığınmak için bir "mekan" mı yapacak diye düşündüm ama yanıldım. Adamın tek derdi adadan bir an evvel ayrılmak oldu. Bunun için kendine tam 3 sefer sal yaptı (sallar da gittikçe büyüdü) ve her seferinde Kırmızı Kaplumbağa tarafından gidişi engellendi. (Buralarda aklıma Tom Hanks'in Cast Away filmi geldi ama o filmde de resmen kargo şirketinin reklamı kokuyordu :(
Kırmızı Kaplumbağa'ya izleyici olarak biz de biraz kızarken adamın bu "engellenme" karşısında gösterdiği öfke ve öfkenin neticesi ise bende de hem şaşkınlık yarattı hem de hüzün.




Film işte ondan sonra başladı diyebiliriz. Detay tabii ki vermeyeceğim. Ne yazsam spoiler olabilir diye konuyu burada kesiyorum ama ben filmin sonunda bir hüzün olmamasına rağmen (nereden baktığın da önemli tabii) epey ağladım. Filmin başında kızdığım kırmızı kaplumbağaya sarılasım geldi.
Filmdeki sadelik, renk kullanımı, detaylar, ay'ın halleri, doğa karşısında insanın halleri, annenin çocuğuna yaklaşımı ve YENGEÇLER... Hepsini ayrı ayrı çok sevdim.
Diyalogsuz bir film bu kadar mı çok şey anlatır...
Bu filmi izleme şansınız olmazsa yönetmenin "Father And Daughter" isimli Oscar da almış kısa filmini izlemenizi öneririm. KK'den önce izlemiştim ben ve orada da sonunu çok sevmiştim. Ve yönetmenin Altyazı Dergisine verdiği röportajda söylediği şu cümle çok hoşuma gitti.


Canım kırmızı kaplumbağa,
İyi ki tanıdım seni...

* Hala izlemediyseniz Fransız animasyonu Belleville'de Randevu filmini izleyin, onu da sinemada izlemiştim. Yaşasın :)
Devamını oku »

1 Aralık 2016 Perşembe

Film / Kaptan Fantastik

Uzun zamandır hiç bu kadar kararlı olmamıştım film izlemek için.
"Ama"ları bir kenara koyup kendime yiyecek içecek bir şeyler hazırlayıp son dönem arkadaşların tavsiyesi "Kaptan Fantastik"i izledim dün gece.
Kısa da olsa yazayım aklımda kalanları.
Beklentim yüksek olduğu için film beni inanılmaz derecede etkilemedi hatta benim için "izlenebilir" kategorisinde kaldı sadece diyebilirim.
Konu iyi seçilmiş ancak kurguda kararsız kalınmış ve "nasıl versek biz bunu" krizleri ile baş edilememiş gibi gördüm.
Bunu örtbas edebilmek için de ani çıkışlarla "bunu da anlatmadan geçmeyelim" denmiş ve bu hava benim için oldukça yüzeysel kaldı.
Beklentim, evde eğitim gören çocuklar ve sistem hakkında bilgi sahibi olabilmekti.
Fragmanını izlememiş sadece filmin konusunu okumuştum.
Başroldeki Baba'yı normalde severim ancak bu rolde pek ısınamadım. (asıl amaç da buysa başarılı olmuş denebilir)
Evde eğitim verebilmek için farklı bir yol çizmiş Baba ve Anne, ıssız bir ormana yerleşmişler ve çocukları hem fiziksel hem de bilişsel anlamda pek güzel eğitmişler.
Bir sebeple insan içine çıktıklarında ise ne yapacaklarını bilemez halleri oldukça normal.
Annesi intihar ettiğinde babaya sinirlenen çocuğun tepkileri konuyu her iki bakış açısından görebilmemizi sağlarken "diğer taraf" yani çocukların kuzenlerinin "ekran bağımlısı" halleriyle verilmek istenen mesajlar fazla göz çıkarıcı olduğundan beni rahatsız etti.
Mesaj kaygılarının olduğunu ve bunu "haydi 2 saatimiz var, hepsini verelim" halini koklamak hoşuma gitmedi.
Bunun yanı sıra babanın kızı ile Lolita'yı tartıştığı kısa bölüm ve en küçük çocuğa cinselliği anlattığı bölümler evet oldukça gerçekçiydi.
İnsan Hakları Beyannamesi hakkında kendi fikrini belirten 8 yaşındaki tatlı çocuğun bıçaklarla ve kemiklerle dolu ağaç evini beyanname sahnesinden daha çok sevdim.


"Okulsuz Büyümek" kitabından sonra "evde eğitim"vb. konularda ben de daha çok okuma yapmak ve film izlemek istiyorum ancak bunun "mesaj kaygılı" olmamasını tercih edeceğim :)

Filmin sonunda bir "orta yol" beklerken aslında günümüz şartlarına neredeyse uyumlanmış bir son, filmin en başındaki geyiğin kalbini çıkarıp erkekliğe adım atan sahneyle pek uyuşmadı.
Dönüşümün de tutarlı ve anlamlı olanını seviyorum ben demek ki :)

Benim yorumum da böyle.
Filmi seven arkadaşların yorumlarını da dinlemeyi çok isterim elbette
Sırada ne var bilmiyorum, ben yine bu kadar kararlı olana kadar uzun zaman geçmez umarım :)
Devamını oku »

4 Mart 2014 Salı

Film Önerisi #6 : Gülen Gözler (Vecihi) :)

Enn sevdiğim Türk filmi desem Gülen Gözler için acaba abartmış olur muyum ya da unuttuğum başka bir film var mıdır bilmiyorum...
Ne zaman izlesem hem çok gülerim hem de sonlara doğru biraz ağlarım ama hep çok keyif alırım.
Bugün yine yeniden izledim bu filmi.
Adile Naşit'in zamanına pek yetişemedim yani onun masalcı teyze hallerine. Onun mimiklerini çok seviyorum, o kadar sıcakkanlı ki.
Bu filmde de 5 tane kızları var Münir Özkul ve Adile Naşit'in. Kızların her birinin de sevdiği/görüştüğü çocuklar var. Elbette ki benim favorim Vecihi yani Şener Şen.
Komik karakter deyince benim aklıma hep o gelir.
Bu filmde de o kadar güzel sahneleri var ki.."Veriyor musun" diye bir kendini sahneye atışı var ki.. Bir de uçakla geçerken elindeki gülü sevdiği kıza atmaya çalışması :)
Kaynak: burada
Sonlarında biraz ağlamış olsam da iyi ki yeniden izlemişim dedim.
Yanında da tabii ki patlamış mısır :)


Aklıma gelmişken o sabun köpüklerini her gördüğümde "ayy akıyor bunlar, durudun şunları" diye ben oturduğum yerden geriliyorum niyeyse.. Elime süpürge alıp yardım edesim geliyor herhalde :)
Bir de annelerinin yani Adile Naşit'in kızlarıyla olan süper diyalogları, "Baksana sen benim gözüme!", "Aa likör mü o, versene bana da!" :))
Kısacası, aile/dostluk/sevgi üzerine bence şahane bir film.
İçinizi sımsıcak yapıyor..
Kaynak: burada
Sizin sevdiğiniz Türk filmleri hangileri?
Turşucular da güzeldi sahi değil mi?

Devamını oku »

3 Mart 2014 Pazartesi

Film Önerisi #5 : Frozen :)

Hani bazen boş vaktiniz vardır ve bir film izlemek istersiniz hatta mümkünse 1 animasyon...
İşte tam o an'lara denk gelebilecek, fazlası pek olmasa da patlamış mısırın yanında çok sırıtmayacak bir film.
Frozen:
Konusuna;
"Maceracı ve iyi kalpli bir kız olan Anna, kız kardeşi Prenses Elsa'yı bulup yaşadığı krallığa sonsuz kış getiren laneti sona erdirmesini sağlayarak, şehrinde yaşayan insanları eski güzel günlerine döndürmeye karar verir. Masalsı bir yolculuğa çıkan Anna'nın yol arkadaşı ise usta bir dağcı olan Kristoff ve sadık Ren geyiği Sven'dir. Ayrıca Olaf adlı bir başka yol arkadaşları daha olur. Mitolojik yaratıklar ve ürkütücü büyüler eşliğinde süren yolculuğun her dönemecinde ayrı bir tehlike ortaya çıkar. Yolculuğun asıl zor yanı ise zamanla yarışıyor oldukları gerçeğidir. " demiş sinemalar.com
Kaynak: burada
Troller ve Anna karakterinin küçüklüğü filmdeki en tatlı an'lardı.
Kardan adam da bana bir o kadar itici geldi,bir ara "erise ya bu" dediğim bile oldu, evet kötüyüm :)

Devamını oku »

23 Aralık 2013 Pazartesi

Film Önerisi #4: Dirty Dancing :)

Eski bir film aslında. Başka birçok filme de referans olmuş özellikle de dans ile ilgili filmlere. (Bkz:2. film önerisi :)
Biz hayretler olsun ki yeni izledik.
Bir Carlos Sauro değil belki ama keyifli bir film.
Ben en çok kızın babasına "ama sen de beni hayal kırıklığına uğrattın baba" sahnesini sevdim yani orada duygulandım. Gerisi de sizin izlencenize kalsın :)
Fragmanı:

Konusu: 
Bir yaz kampında dans öğretmenliği yapan Johnny Castle, iş dışında kalan vakitlerinde de diğer dansçılarla dans etmektedir. Baby olarak tanınan genç bir kız Johnny'e aşık olur ve onun hem sevgilisi hem de dans partneri olur.
80'li yılların önemli filmlerinden biri sayılabilecek yapım, 1988'de en iyi şarkı dalında Oscar ödülünü 'The Time of My Life' şarkısıyla kazanmış.


İşin içinde nostalji, dans, ilk aşk olunca seyrinin kötü olması pek mümkün değil hele ki başroldeki ablanın o şaşkın halleriyle :)
Müzikleri de oldukça güzel..


HERKESE İYİ SEYİRLER :)
Devamını oku »

17 Aralık 2013 Salı

Film Önerisi #3: Sense And Sensibility /Aşk ve Yaşam

Kadrosu kuvvetli bir filmi görünce hele ki eski zamanlarda geçiyorsa izlememek için pek bir neden kalmıyor.
Film seçmek bazen zor olsa da izlenebilir, iyi filmler kendini tee uzaktan belli ediyor :)
Bu filmi de geçen akşam öyle merakla, heyecanla genel anlamda da gülümseyerek izledik.
Klasik bir tarzda ilerleyen romantik komedilerden farklıydı.
Albayın(Alan Rickman) oyunculuğunu çok sevdim, duygu durumunu çok iyi veriyordu. ("Yazııık adama bak nasıl da seviyormuş meğerse kızı" gibi tepkilerim olmuş olabilir :)
Neticede hoş bir seyir, güzel manzaralar için "Sense and Sensibility" izlenebilir.
Fragmanı:

Konusu:
Mr.Dashwood yasalar gereği mirasını ilk karısından olan oğluna bırakmak zorundadır. Oğlundan ikinci karısı ve ondan olan kızlarına destek olmasını rica eder. Fakat oğlunun karısı bunun gerçekleşmesini engellemek için elini yapar. Biri tamamen duygularıyla, diğeri de sadece mantığıyla hareket eden iki kızkardeş, 19.yüzyılın erkek egemen ve ahlakçı dünyasında bir de ekonomik sorunlarla başetmek zorunda kalırlar. Tüm toplumsal ve ekonomik baskılara rağmen mantık ve duygu aşkla birleştiğinde, bu iki kızkardeşe güç verecek, onlara mutluluğun kapılarını açacaktır.


HERKESE İYİ SEYİRLER :) - KESTANENİZİ UNUTMAYIN SAKIN - 
Devamını oku »

30 Ekim 2012 Salı

Haftanın Filmi: 3 İdiots :)

Süper süper süper bir film, sanırım 3saat sürdü ama ben saatin nasıl geçtiğini de anlamadım. Hindistan'daki bir üniversitede okuyan 3 gencin hikayesi bu, daha da anlatmak istemiyorum aslında ama şiddetle tavsiye ediyorum.. Keyifli vakit geçirmek isteyenler için nokta atış bir film.
Dünden beri aklımda:

"ALL İS WELL" :) " HER ŞEY YOLUNDA" :)


İzleyenlerin yorumlarını merakla bekliyoruuuuuuum :)
*Foto kaynak: google/deviantart
Devamını oku »