Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




bugün etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bugün etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Nisan 2017 Cuma

Dün / Bugün: Keşif Zamanı

Hastalıkları atınca ve havayı da güzel görünce coştum iki gündür. Normalde daha "bilindik" ve aslında "güvenli" yerlerde seyre çıkar, çoğunlukla her zaman yaptığım şeyleri yapar sonra da dönerim. (öğlearasıesoş etiketinde bulabilirsiniz beni :) Ama son 2 gündür "güvenli" bölgede durmadım ve yürüdüm gitti :)


Yürüdüğüm ara yollar beni yeni açılmış güzel bir kafeye götürdü. Ben sadece "kahveci" olduğunu düşünüp girdim ama meğerse yemek seçenekleri de varmış. (Her şeyin olduğu bir kafe değil neyse ki) Benim için önemli olan açıkçası bulunduğum mekanda hissettiklerim. Yani orada iyi/özgür/keyifli hissediyorsam ve muhatap olduğum kişilere gıcık olmamışsam sipariş verdiğim şeyi sevmesem de olur. Ama tabii seversem de ballı lokma tatlısı. Bunun en güzel örneği elbette ki Grano. Ama Grano'ya alternatif de eklediğim için mutlu oldum. Konseptler neredeyse tamamıyla farklı ama henüz çok kalabalık olmadığı için dün ve bugün gittiğimde rahatlıkla sakince oturup kahvemi içip kitaplarıma gömülebildim.

Ve o ara yine ne yapacağını şaşıran ben, notlar da aldım. Bu notların bazılarını blogumda paylaşasım var :)
Kahvenin yanında 1 tane mavi renk çokomel vardı, ben de "Aa mavi, kızım çok sevinecek" dedim diye bir tane daha getirdiler hatta bugün gittiğimde direk 2 tane çokomel gelmişti :) Güzel bir detay bence, gülümsetti beni.
Mekan, yanlış anlamadıysam 5 arkadaşın ortaklaşa açtığı bir yermiş ve farklı bir şeyler yapmak istemişler. Bunun için çok da çaba harcanmış gibi durmadığı için ayrıca sevdim :) Bu manzaranın önünde bugün oturup canım Dilge'nin kitabını yeniden okudum, notlarımı aldım ve beni çocukluğuma götüren ne varsa hatırlamaya çalıştım.


Dün ve bugünü biraz karışık anlattım ve daha çok kafe tanıtımı gibi olsa da aslında orada bambaşka bir kitap daha okudum ve okuduğum her satır ile beraber yenilendim. İliklerime kadar mavi enerji ile doldum. Hangi kitap olduğunu tahmin eden oldu mu? O kitabı ayrıca yazacağım, Güneş sana buradan selam gönderiyorum


Okuduğum kitap ile beraber açıkçası "Değişim Güzeldir: Baş" kategorisinde epey yol ilerledim.

Hani bisikletinizle hem dengede durmaya çalışıp hem de etrafa bakmaya çalışırsınız ve aslında ikisini de TAM yapamazsınız. Sonra karşınıza bir papatya tarlası çıkar ve içinizde hissettiğiniz o tuhaf duygunun peşinden tarlaya biraz merak çokça da "acaba" ile girersiniz. Girdikten sonra tedirginlik yerini ferahlamaya ve daha önce hiç almadığın nefesleri almana bırakır. Önündeki yol ise sonunu görebileceğin kadar yakın ancak bitmesine izin vermeyebileceğin kadar uzundur. Çünkü o yolda olma halidir seni özgür hissettiren.
Daha az önce üzerinde dengede bile duramadığınız bisikletle bir anda bütünleşip papatyaların o muhteşem kokusunu (leylak da olurdu ama kokusu benim başımı ağrıtır :) da içinize çektiğinizde kenarlarından dumanlar çıkan bir kapı çıkar karşınıza. Hayda! Bu kapının ne işi var burada? Kapıdan geçip ilerlemek veya hep bulunduğunuz yerde kalmak elbette ki sizin elinizdedir. Belki tanıdık bir his ile yaklaştığınızda "evet o daha önce karşınıza çıkan" kapı olduğunu hissedersiniz; daha önce cesaret edip de geçmediğiniz o dumanlı ve buharlı kapı. (Psikolojik çözümlemelere girmeyelim ama evet kapı önemli bir simge) Gözünüze ilişen papatyaya ulaşabilmek için geçtiğiniz kapının ardında o beklediğiniz "bambaşka" hayat veya his yoktur. Sadece zaten hep içinizde olan "nokta" kabuktan çıkıp gerçek ÖZ ile buluşur. Ve bir bakmışsınız bisikletinizle hem dengede gidiyorsunuz hem de etraftaki güzellikleri kaçırmıyorsunuz çünkü hayat sadece deneyimlerden ibaret. "Yanlış" veya "eksik" yapılan bir şey de yok. Tam da olması gerektiği gibi :)
Bu kitabın bende uyandırdığı hislerin başlangıcı diyelim...
Devamı için kitabı bitirdiğimde uzun bir yazı yazma niyetim var.

"Özünde iyi, kaçınılmaz olarak kusurlu varlıklarız, buna güvenebiliriz." 






Devamını oku »

5 Ocak 2017 Perşembe

Bugün / Yağmur

Son haftalarda öğle arası dışarı pek çıkmıyorum. Havalar oldukça soğuk diye mi yoksa öğle arasına yapacak başka başka işlerim oluyor diye mi bilmiyorum.
Bugün bir şeyler değişti.
İş yerinde birtakım değişiklikler olmaya başladı ve ben bugün için öğle yemeğinden sonra şöyle bir yürümeye karar verdim. Yemeğimi sakince yedim, dışarı çıktığımda hava normal seviyedeydi veya ben çok üşüdüğüm için (Selcen, neden acaba?!?) bugün iki kat çorabım vardı. Yol bir de baktım beni Grano'ya götürüyor, o la la :)
İçeri girdim, aklımda Türk kahvesi vardı ama geçen sefer içtiğimde kestane suyu gibiydi ve bunu da sahiplerine söylemiştim. O yüzden de tercihim filtre kahvesi olacaktı.
Ama bir şeyi atladığım için filmi geri saralım, henüz Grano'ya girmedim. Tam önümde biri var ve yürüyüşünden mi kıyafetinden mi bilmiyorum bana çok "tanıdık" geliyor.
Grano zaten küçücük bir yer, cam kenarında taburede oturmak için paltomu çıkarıyorum, çantamı kenara koyuyorum ve yanımda cüzdanımla (hatta sadece kredi kartımla) kasaya doğru ilerliyorum. Kasada bir de ne göreyim: yeni kurabiyeler gelmiş.



Daha önce diğerlerinden yedim ve sevmemiştim, o yüzden yılbaşı ağacı şekli olan kurabiyeyi alıyorum. Yerime döndüğümde görüyorum ki az önce kapıdan giren kadın hemen hemen benim yerimi kapmış. Gülümseyerek "çantam oradaydı" derken, o da mahçup bir ifadeyle "hii kusura bakmayın" diye bana yer açıyor ve hatta ekliyor:"yanınızda biri daha varsa başka yere geçebilirim." diye. "Yok" diyorum, neredeyse yan yana oturuyoruz. O sandviç de yiyor, muhtemelen öğrenci değil. Belki benim iş yerime yakın bir yerde çalışıyor ama o da sevdiği işi yapıyor gibi hissetmiyorum.
Neyse konumuz bu değil diyerek önüme dönüyorum. Kitabım fazla süründü, bitirsem iyi olacak diye başlıyorum kaldığım yerden okumaya ama kafamı kaldırdığımda hızlıca (sağanak değil) yağan yağmuru görüp hınzırca gülümsüyorum: İşte bu! Neden bu kadar sevindim, o an bilememiştim, çıkınca anladım. Normalde yanımda şemsiye de yok diye panik olurdum şimdi oh bir yayıldım ki oturduğum tabureye.
Kitabı okuyacağım ama aklıma çok acayip fikirler geldi, başladım yazmaya. "Bir varmış bir yokmuş..."la başladım, tam o sırada:
"Haaaap-şşçççuuuu"
Yanımdaki tanıdık abla "iyi yaşayın" dedi gülümseyerek. Ben de teşekkür ettim.
İkimizde de "acaba konuşsak mı" havası bile vardı, bence okuduğum kitaba da baktı. Ben de onun yediği sandviçe baktım ama aklım "az gittik uz gittik"de. İçinde kırmızı bir kedinin olduğu hikayede. Ama o da ne? Vakit doldu, az daha kalkmazsam işe geç kalacağım.
Ben daha toparlanmaya başlamadan baktım yanımdaki gözlüklü kadın toparlanmış bile ve beni rahatsız etmeden paltosunu giymeye çalışıyor.
"İyi günler" dedi bana çıkmadan, ben de "İyi günler" dedim.
Gülümsemesine bakınca o da benden bir hikaye yazacakmış/yazmış gibi hissettim.
Hatta sanki yine yeniden görüşecekmişiz gibi...
Camdan dışarı bakınca, paltosunun kumaş olduğunu gördüm (çok ıslanmasa bari), çantasında da güzel kitaplar varmış gibi geldi, çanta şeffaf oldu içini gördüm desem yeridir :)
Çekincelerden sonra emin adımlarla yağmura karşı yürümeye başladı.
Ben de toparlanıp üzerimi giyip tam çıkmak üzereyken gördüm onu:

Sarı Şemsiye!
Kimindi bilmiyorum ama HIMYM'daki sarı şemsiye olduğunu düşünüp gülümsedim. Grano'ya "Hoşçakal" deyip çıktım.
Şemsiyem yoktu.
Yağmur sağanak veya ahmak ıslatan değildi.
Ama rüzgar vardı. Kafamı öyle güzel kapattım ki bu sene 4. sezonunu tamamlayacak olan paltomu tanıyan olmasa içindekinin ben olduğumu anlaması mümkün değildi.
Rüzgarla beraber yüzüme çarpan yağmur beni hiç rahatsız etmedi.
Aksine kendimi mutlu ve daha da önemlisi ÖZGÜR hissettim.
Yağmur da yağsa dışarı çıkıp yalnız başıma dilediğimce ve hatta 32 dişimi göstererek yürüyebilirim.
İşte bu benim.

Görsel buradan


Devamını oku »