Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




hamilelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hamilelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Aralık 2014 Çarşamba

Ben Hamileyken :)

Geçen gün aklıma geldi. Ben hamileyken nasıldım, neler hissederdim ne yapardım diye.
İlk madde kesinlikle şu olmalı: "Çok saftım" :) Safmışım yani, şimdi daha iyi anlıyorum.
Aklımda neler varmış ortaya döküyorum hepsini. Katılmak isteyen olursa "ben hamileyken" diye başlayan bir şeyler yazabilirsiniz.
1) Çok saftım. (O kadar yeter, bu cümleyi daha da açmamam lazım :)
2) Normal doğum yapacağıma o kadar çok inanıyordum ki kitaplardaki sezaryen bölümlerini atlıyordum :) Son ay annem de bizim yanımıza gelince notlarımdan anneme ve karabalığa ders vermiştim. Şu an yanlarında birinin doğum sancısı ya da suyu gelse ne yapacaklarını biliyorlar :)
3) 40. haftayı kesin göremeyecektim. 37den sonra Elif her an gelebilirdi, hatta balık burcu olsa ne iyi olurdu :)
4) Beni arayıp "nasılsın" demeyenlere de sinir olurdum, çok arayıp da beni bunaltanlara da... Evet ortası yok :)
5) Kadın doğum doktorum kesinlikle erkek olmalıydı çünkü kadınlar duygusal olurdu (herkes ben sanki)... Bir de ne alaka değil mi? Duygusalsa doğum anında oturup ağlayacak mı yani :)
6) Aldığımız kıyafetlerin eksik olduğundan çok korkmuştum. Günde kaç kere üst değiştirilir ve bebek ne giyer hiçbir fikrim yoktu. "çıtçıtlı badi" çoook sonradan öğrendiğimiz bir terimdi. (icat edeni buradan öpebilirim.)
7) Doğumdan sonra hayatımız çok da acayip değişmez sanıyordum. Ay bak bu maddeyi yazarken bile kahkaha atacaktım ama Elif uyuyor o yüzden sadece gülümsedim :) Biz çok gezici bir çift değiliz aslında, daha çok evcimeniz. Şimdi de öyleyiz, yani eğer bunu düşündüysem mantık olarak doğru hareket etmişim :)
8) Her şeye rahatlıkla yetişebilirim sanıyordum. Temizlik, Elifle vakit geçirme, uyuma, banyo, yemek vs. Sanırım günün 24 saat olduğunu ve bunun 6 saatinde uyumam gerektiğini unutmuşum o ara :)
9) Bence en bomba madde bu... Bebekler nasıl uyur/uyutulur bilmediğimden, yatağına koyunca kendi kendine uykuya dalıverir sanıyordum. Vay be ne hayalmiş :) İnancım bu kadar sağlamken Elif nasıl bu kadar uykudan uzak doğdu bilmiyorum.
10) Elifle beraberken her şey laylaylom olur, ohooo kızıma çok da rahat bakabilirim diyordum. Öyle de oldu aslında ama en ufak bir hastalık, can sıkıntısı, moralsizlik halinde sistemimiz çöküyor. O yüzden sağolsun karabalık bana çok iyi bakıyor :)
11) Bebekler doğduktan kısa bir süre sonra onlarla resim yapılabilir, saklambaç oynanabilir sanıyordum :) Bir de ben "gelişim psikolojisi" dersi aldım. Hoca beni bu bilgilerimle geçirmiş demek... Zihnimde hep Elif doğacak, az sonra büyüyecek ve biz beraber yürüyüş yapacağız, resim yapacağız, kitap okuyacağız vs. vardı. Kitap kısmını şimdilik tutturduk ama gerisine hala biraz var :)
12) Emzik konusunda kararsızdım. Zor bırakan çocukları duyduğum için korkmuştu gözüm. İlk aylarda vermeye çalıştım ve Elif 1-2 defa aldı(hatta emzikli bir pozu bile var) ancak sonra resmen itti, almadı. Ben de ısrar etmedim. Alıştırma bardağının bile plastik uçlusuna alışamadı o yüzden. İlla bardaktan içecek sıpa.
13)"Hayatta ne kucağımda ne de ayağımda sallamam" cümlesini kuran ve aylarca bebesini sallayan hatta en azından buna alışsın diye dua eden kişi kimmiş duydunuz mu? Aaa bildiniz, benim :)
14) Çok acayip titiz olmak istememekle genlerimdeki kodlar arasında sıkışıp kalacağımı düşünüyordum. Hiç öyle olmadı. Sokakta oyuncağı yere düşen bebeye itinayla o oyuncak yerden alınıp verildi. (öncesinde ıslak olmasına rağmen) Bu durum beni rahatsız etmeyince haneme artıları ekledim.
15) Ultra süper şahane bir "Elif geliyoooor" partisi yaptık, kardeşim sağolsun :) Çok sevdiğim insanlar katıldı, ne kadar şiştiğimden falan konuşmuştuk hatırlıyorum. (hafta 37) "Nasılsa daha da şişmem" deyip gülmüştüm, 40+4'te doğum yapınca gerçekten şişmenin nasıl bir şey olduğunu tecrübe etmiş oldum.
Bezli pastayı çekme çabalarımı kuzenim yakalamış :)
16) Kızıma hiiiç kimselerde olmayan bir isim koyarız sanıyordum :) O şekilde "özel" olacaktı belki de ama sonra anladım ki onu özel yapan isminin tekliği değil, kalbinin tekliği olacak :) Elif ismini birlikte belirledik gibi olsa da aslında Elif benim çok sevdiğim bir isim.
17) Ben hamileyken...hep hamile kalacağımı sanıyordum :) Cidden. Böyle deyince inanması güç geliyor belki ama öyle hissediyordum.
18) İşyerine o kadaaaaar sinir oluyordum ki (sigara içenler, yüzüme duman üfleyenler, bile bile canımı sıkanlar) göbeğime bakmayıp birine çok fena kızmaktan korkuyordum. Olan masum yavruma olacaktı tabii, o yüzden sinirimi içimde tuttum.(sanki o daha az zararlı gibi)
19) O kadar çok ve ritimli yürüyordum ki sancılarımın yürüyüş sırasında geleceğini düşünüyordum. Ama heyhat bana sadece yalancıları geldi, doğum sancılarının yakınından bile geçmedim.
20) Sezaryen olursam çok ama çok üzüleceğimi sanıyordum. Bir acayip gülerek girdim ameliyathaneye ve sersemlemiş ama mutlu çıktım. Kızıma kavuşmuştum ya gerisi amma da boştu...
21)Doğumdan sonra, hamilelik öncesi zihnime geri döneceğimi sanıyordum. Bilmiyordum ki loğusalık bambaşka bir deneyim ve bundan sonra hayatımda hep inşallah Elif olacak ve zihnimde hep o olacak.
22) O kadar çok kitap okudum ki "hehey çok acayip hazırım her şeye, haydi sorun sorun bir şeyler" diyerek etrafta geziniyordum. Kitap okumak ve bilgilenmek güzel ama ben sadece kitapta yazanların gerçek olduğunu sanmıştım. Aralarda geçen "her çocuk farklıdır" kısımlarını da atlamışım demek ki :) Doğum ve sonrasında hiçbir şeye hazır olmadığını, zaten yaşamadan öyle bir şey olamayacağını anladım.
23) Ben hamileyken... sadece ben hamileyim sanıyordum :) Bilmiyordum ki yüzyıllardır milyarlarca kadın doğum yaptı, yapıyor ve yapacak. İnsan kendini özel mi hissetmek istiyor acaba, şimdi yazarken aklıma geldi. Belki de.
24) Çok acayip tiksindiğim 3 şeyi: ceviz, zeytin ve tarhana çorbasını bir daha kesinlikle yiyemem, içemem sanıyordum. Şimdi oh löpür löpür yiyorum :)
25) Bir ara -sonlara doğru- Elif'in gelmek istememesine takılmıştım. Yahu bu çocuk niye sevmedi buraları diye amma üzülmüştüm. Beklesek acaba 42nin sonunda kendi doğar mıydı bilmiyorum ama riske edebileceğim bir durumum kalmamıştı, Elif'in hareketleri zayıflamıştı ve anladık ki (doğduğunda) kakasını yapmış ama yutmamıştı. (Hiç Elifte kakasını yutacak göz var mı ya :)
26) Karabalığın benden çok sonra Elif'i kucağına alabileceğini, altını değiştirebileceğini sanıyordum. Hiç öyle olmadı. Meğer idmanlıymış kendisi, ilk hafta ben dikişlerden dolayı pek eğilemezken hep o değiştirdi altını :)
27) Karabalıktan, iyi baba olur sanıyordum, yanılmışım... Maşallah ultra süper şahane 10 numara bir baba oldu kendisi :)
28) Doğuma girerken çok korkarım ve kesin ağlarım diyordum. Hiç öyle olmadı. Oturdum Elif'e kitap okudum doktoru beklerken. Demek ki sakinlik/heyecanlılık hormonları bende ters çalışıyor. Ya da endorfin miktarı durumları karıştırıyor.
29) Son aylarda yediğim hurmalar bir işe yarar ve oksitosin salgılarım sanıyordum. Resmen yediğimle kaldım hepsini :) Neyse ki sevdiğim bir meyve.
30) Elif de babası gibi siyah ve gür saçlı olur sanıyordum ya da daha çok diliyordum diyeyim. Kendisi siyah saçlı doğup şimdilerde sarıya terfi etti hem de ince telli. Bakalım daha ne kadar değişecek. Babasına daha çok benzer diye düşünmüştüm ama cidden benim küçüklüğüme benziyor(fotoğraflar yalan söylemez değil mi)
31) Lokum... Lokum hep bizimle olacak diye düşünüyordum. Bebek ve kıl/tüy ilişkisiyle ilgili sayısız yorum dinledik ama bence biz halledebilirdik. Ya da ben öyle sandım :/
32) Elif ek gıdaya geçtiğinde aç kalabilir diye düşünmüştüm, neyse ki aç kalmadı yavrum. İçimden hamarat bir anne modeli çıktı. Bir de ek gıdayla ilgili olan yazımı yazabilsem çok güzel olacak :)
33) Hamilelik günlüğümde kendi kendime taıkılırım sanmıştım, yazdıklarıma bir dolu güzel yorum geldi, buradan Tanla sana yeniden sevgilerimi gönderiyorum :)
*Doğum konusunda bence harika bir yazı yazmış Pelin, okumanızı tavsiye ederim.

Ben hamileyken cidden saftım/safmışım. Belki de her hamile gibi. İnsan o kadar çok hayal kuruyor ki. Neredeyse hangi üniversiteye gider, ileride nasıl bir meslek seçer onu bile düşünüyorsunuz ve bundan mutluluk duyuyorsunuz.
Bu yazıyı okuyan hamiş dostları umarım yanlış yönlendirecek bir şey yazmamışımdır.
Şimdi aklıma geldikçe o halim, "sanki ben, ben değildim" diyorum. Gerçi önceki halimi de pek hatırlamıyorum. Demek ki özünde aynı kalan "ben"e zamanla bir dolu ekleme/değişiklik yapılabiliyormuş.
Ben hamileyken de böyleymişim kısaca :)

Devamını oku »

7 Kasım 2014 Cuma

3 Kafa : Hamile, Loğusa ve Acemi Anne :)

Bu yazıları aslında Biricik Dünyam için yazmıştım ve orada yayınlanmıştı, blogumda da olsun istedim. Biraz uzun olacak belki ama hepsini bir araya topladım.
İnsanın hayatına bir bebek girince önceden ne hissediyormuşum ben kısmını hatırlamakta zorlanıyor sanki. Şimdilik bu 3 kafa var zihnimde, öncesi biraz flu :)


HAMİLE KAFASI
Şimdi anlıyorum ki “hamile kafası” diye bir şey sahiden varmış. İçindeyken görememişim. Her şey o çift çizgiyi görmemle başlamıştı. Hem bu kadar çok isteyip hem de bu kadar çok şaşırmak da neyin nesiydi?
Eşim hamileliğimi duyup beni havalara uçurduğunda (gerçek anlamda) kızmıştım ona; mercimek boyutundaki yavruma bir şey olmasın diye :) “Analık” dedikleri hemen mi gelip yapışıyordu insanın üstüne, beynine, zihnine, karnına. Aklıma ilk gelen de “Bugün hiç su içmedim.” olmuştu. Sonrasında da arka arkaya içtiğim sular bana gece yol, su, elektrik olarak dönmüştü.
Hamilelik haberini aldığım günün tam da ertesi gün tatile çıkıyorduk. Hiçbir yerde rezervasyonumuz -her zamanki gibi- yoktu ama yoksa bu tatili ertelese miydik? “Yok canııım ben öyle pimpirikli hamile olmam” hallerini en fazla 3 gün sürdürebildim. Bulantılardan dünya dönerken kendimi ancak pansiyon odasında bulmuştum çünkü.
İnsanlara nasıl söylenir? Kaçıncı hafta beklenir? İkili tarama nedir ki? Çubuk krakerle hiç bu kadar samimi bir ilişkim olmamıştı derken 2. trimester geldi.
Hayat “O-la-la!” olacaktı. Oldu mu peki? Bilmiyorum, ama, denizi görememek çok içimde kaldı.
Bir de”Alışverişe geç mi kaldııııım!” derken, 34. haftada hastane çantasını ancak toparlamıştık :)
Her gün yürüdüm, yürüdükçe büyüdüm ve yanımda daimi arkadaşım mandalinam vardı.
Bazen çok kırıldım, beni arayıp da “Nasılsın?” bile demeyenlere, bazen de kendim kapattım telefonu. Sahi, demiştim değil mi, “hamile kafası” diye bir şey olduğunu?
Daha 36. haftada başlayan “E daha doğurmadın mı ki…”leri toplayıp, karşıma alıp, var gücümle “DAHA DURUUUN, 40 HAFTA ZATEN HAMİLELİİİK!” demek isteyecek ama edebimden sus pus oturup “Yok ya bekliyoruz” diyecektim. (Edep mi dedim? Onun adı çekingenlik/pısırıklık olmasın?) Elif 41. Haftada doğarak “Anne sen 40 hafta mı demiştin? Ben 1 arttırıp onu 41 yapıyorum” diyecekti.
Hamile kişisi duyduğu en ufak bir bilgiyi kooocaman yapıp kafasında uzun bir müddet taşıyabilen kişidir aslında. O yüzdendirki hamileyken kulaklarımız iyi duymamaya başlar :)
Çevresindeki herkesin –istisnasız- “Şunu ye, bunu yeme, şunu yap, oraya gitme, amuda kalkma, parende at” diye fikir yürütebildiği bir dönem hamilelik. O yüzden de “annelik sabrı” hamileyken şişmeye başlıyor. Sanırım bir yerde patlamıyor ama gittikçe genişliyor.
“Spor yapın, yüzün, bol kitap okuyun, kuru meyve yiyin” gibi tavsiyeler vermek isterdim bu satırları okuyan hamişlere ama içimden sadece şu geliyor: yazın, günlük tutun, yavrunuzla konuşun.
Hamile kafasının içinde o kadar çok kuş vardır ki… Kimisi bülbül gibi şakır, kimi de serçe gibi gezer durur. Ama bu kafanın “boş” kalmasına kimse müsaade etmez; en başta da kendimiz müsaade etmeyiz. Hep bir “acaba”dır gider. Doktor “Her şey yolunda” dese bile “Acaba bir şey var da bize mi söylemiyor?” diye düşünmüşlüğüm bile oldu. Hiç pimpirikli olmayan insanların bile bu dönemde çeşitli evhamlara kapıldıklarını gördüm. Ben sadece onlardan biriydim.
Sanırım unutulmaması gereken en önemli şey; hamileliğin her anının doyasıya tadının çıkarılması, çünkü bebekli hayat çok keyifli olsa da 9 ayın nasıl geçirildiği lohusalığı ve sonrasını bir hayli etkiliyor. Hamile kafasına da endişelerden uzak rengarenk hayaller çok yakışıyor :)
Bir de insan hamileyken vakit hiç geçmiyor zannediyor. “Ohooo! 9 ay mı? Daha çok varmış.” deniliyor. Ya da söz konusu olan bebeğin ihtiyaçlarıysa vakit hiç yetmiyor :) Kısacası “Zaman Çok ve Zaman Yok” diyen Brigitte Labbe’ye sevgilerimizi gönderiyoruz.
Geçen gün 36. haftasındaki hamiş dostuma sordum: “Hazır mısın?” diye. Cevabını çok merak ediyordum. “Sanırım hazır olmak diye bir şey yok. Bebeğimi kucağıma almadan anlayamam başıma gelecekleri…” dedi. Gerçekten katılıyorum.
Okuduğumuz kitaplar, dinlediğimiz tecrübeler, araştırdığımız konular bize sadece bir yol gösterir; yolun kendisiyse ancak o ilk “ıngaaaa” ile yürünmeye başlanır.
İşte tam orada “hamile kafası” çıkar; yerine “lohusa kafası” gelir. Belki de o daha da eğlencelidir :)

LOĞUSA KAFASI
Doğumumu sağlıkla yaptığım ve kızıma kavuştuğum için çok mutluydum. Fiziksel olarak hamile kafasından çıkmış ama hala kendime gelememiştim. İşte o ara kafamda gördüm bu şapkayı: lohusa kafası…
İlk hafta o kadar laylaylom geçti ki “lohusalık neymiş” dedim. Sonraki 5 hafta ise deriiiin bir depresif hale büründüm. Sanki bir türlü mutlu olamıyordum. Bebeğime kavuşmuştum, mutlu olmam gerekirdi ama cidden değildim. Hissettiğim şey daha çok şaşkınlıktı. “Benim sorumluluğumda olacak bir canlı mıııı?” Bunu düşünmek için biraz geç kalmıştım tabii. “Ben yapamam, tek başıma bakamam”larla eşimin başının etini yedim. İkimizin ailesi de başka şehirlerde ve uzun süreli gelme imkanları yok. “Ne yapacağım ben!” diye karalar bağladım. Bu yakarışım boşuna değildi. Gerçekten kızım Elif’i doğru düzgün tutamıyordum bile.
En önemlisi de önümü göremiyordum. İçim daralıyordu, dışarı çıkıp durmadan koşmak istiyordum. Bir seferinde ev ahalisi beni cidden dışarı gönderdi hatta. “Evde durma, çık” diye.
“Ben kendime çok çektirdim bu dönemde, siz yapmayın” demem. Diyemem. Çünkü lohusalık olmasa hamilelikle anneliği bağlayan köprü de ortadan kalkar.  Bu geçiş dönemi olmasa her şey daha sert yaşanabilir. Bebeğin kırkının çıkması bu yüzden önemli sanırım. Ben tam olarak kırkıncı günde şiddetli bir ishal yaşadım ve sanırım içimde ne varsa (hem gerçek hem mecazi olarak) attım. Sonunda o kadar rahatladım ki…
O dönemde çok korktuğumu hatırlıyorum. Yapamam, edememlere, “Elif nasıl? İyi mi? Şu mu? Bu mu?” halleri de eklenmişti. Bildiğim kadarıyla, ben böyle biri değildim. Değiştim ben diye düşündüm. Eşime ve evdekilere sardım. Her hareketleri bana battı. “Nasılsın?” diye arayanlara kızdım, aramayanlara kırıldım. Bak şimdi yazınca daha iyi anladım ki uzak durulması gereken bir dönemimdeymişim :) Neyse ki yanımdakiler bol sabırlı insanlardı da beni hep alttan aldılar.
Lohusalık için en güzel tavsiye, yanınızda nazınızı çekecek birilerinin olması ve bolca uyku. Ben bunları yaşayabildiğim için şanslıyım. Bu satırları muhtemelen görmezler ama aileme de teşekkür edeyim unutmadan.
İnsanın önünü görememesi o kadar kötü bir şeymiş ki… İşsiz kaldığım dönemde bile kendimi öyle çaresiz hissetmemiştim. Şimdi geriye dönüp baktığımda da hem “Ne salakmışım” hem de “İyi ki yaşamışım o günleri” diyorum. Sanırım pişmişliğim oradan geliyor.
Lohusalık dönemi benim için yaklaşık 6 haftaydı. Haydi uzatalım dersek 8 hafta… Yani 2 ayda bu süreci tamamladığımı ve yenilendiğimi düşünüyorum. Acele etmemek lazımmış, sabırlı olmak, zamana bırakmak, olayları akışıyla yaşamak lazımmış. O an görememişim. Bunu görebilen kaç kişi vardır bilmiyorum ama insanın bazen dibi de görmesi gerektiğini düşünürüm hep. Dipten yükselme insanı daha güçlü yapıyor sanki.
Lohusalık tamamen kişisel bir tecrübe, tıpkı hamilelik gibi. Bu satırları okuyan hamilelerin korkmasını istemem. Ben bu şekilde yaşadım diye siz de böyle yaşayacaksınız anlamına gelmiyor. Sadece şunu demek istedim: Lohusalığı kötü yaşadım ama sonunda ışığı yakaladım.:)
Kolik belki de benim daha sağlıklı düşünmemi engellemiştir, onu da bilmiyorum. Ya da kişisel olarak halledemediğim bazı şeyler o zaman zarfında önüme gelmiştir ve bocalamışımdır. Bu da normal, neticede insanım. Kadınım ve anneyim. Hem de en acemisinden…
Sevgili lohusalar, sizlere minik tavsiyeler: Her gün dışarı çıkın, içinizdekileri içinize atmayın :) Bol su için, uyuyun. Evi toplamaya çalışmayın. Bebeğinizle ve eşinizle ne kadar mutlu günler yaşayacağınızı hayal edin. Hayatınızın bir döneminde de kontrol sizde olmasın; ne olmuş yani…
Sıradaki yazım acemi anne kafası üzerine olacak. İşte asıl eğlence orada başlıyor…
Herkese mutlu günler,

ACEMİ ANNE KAFASI
Bu yazıyı kafamda tasarlarken fark ettim ki aslında “acemi anne kafası” belki de hiç geçmeyecek bir şey. Yani 1 yaş, 3 yaş, daha sonra ilkokul ve hatta üniversite zamanlarına da gelse çocuğumuz biz hep “acemi anne” olacağız. Bir şeyleri yeni tadıp lezzetine ancak o zaman karar verebileceğiz.
Elif henüz 7 aylık olmak üzereyken benim tecrübelerim elbette ki bolca gaz, kusmuk, çiş, kaka vb. şeylerle sınırlı. Ama zihnimde bunlardan çok daha fazlası var.
Acemi annelik öyle bir şey ki daha hamilelikten başlıyor, sizi azıcık endişeli görenler: “İlk bebeğin mi?” deyiveriyor. Bu soruya çok kızardım ama  şimdi fark ediyorum ki ikinci çocukların hamilelik süreçlerinde bile anneler çok daha rahat. Yani insanlar boşa değil “İlk bebeğin mi?” diye soruyor. Doğum olduğu günlerde de benzer şeyleri işittim. Elif’i kollarımda tutmakta zorlanıyordum. Minicikti çünkü :)
Lohusalık zamanlarını yeniden yazmayacağım, bir önceki yazımda ishale varana kadar her şeyi detaylıca anlatmıştım zaten. İşte ne zaman ki lohusalık bitti, bize yardımcı olmak üzere gelen annelerimiz kendi evlerine gitti ve biz baş başa kaldık, işte o zaman benim “acemi annelik günlükleri”m yazılmaya başlandı.
Bebekler keşke kullanma kılavuzlarıyla gelse değil mi? Şurasına basarsan şu olur, orasını kurcalarsan bu çıkar falan gibi… Yok yok o kadarı da çok sıkıcı olurdu. Her şey yaşanma süreciyle güzel aslında da biz onu yaşarken fark edemiyoruz. Bazen çok uykusuz kalıyoruz, bazen aç, bazen de çaresiz… Neticede biz de insanız ve bu durum bizim için de yeni, hatta yepyeni! Hamileyken patiğini okşayıp hayallere dalmaya benzemediği zamanlar oluyor ilk günlerin, hatta haftaların. Aslında belki tüm bu yaşadıklarımıza az daha yukarıdan bakabilsek her şey hem daha net hem de daha güzel görünecek. Bazen öyle anlar oluyor ki, kendini çaresiz hissediyorsun. Çünkü bilmediğin bir durum/duygu var ve bundan ötürü kötü hissediyorsun. O kısır döngüdeki zinciri bir yerde kırmak gerek, en güzel çözüm bu.
Acemi annenin kafası doludur demem yetersiz kalır, çünkü o kafa hep dopdoludur. Hemen hemen herkes sütünü sorar, “Yarıyor mu, yeterli mi?” Bu sorularda bile oldukça yüksek dozda bir sorgulama var. “Sana ne benim sütümden!” diyebilmek lazım bazılarına. “Kızımla benim aramda olan bir şey bu” da tatminkar bir cevap bence. İlk günlerde yanında birileri varsa “Onlar gidince ne yapacağım ben” halleri düşünülür. Ben çok düşünmüştüm ve kendimi yapamayacağıma sebepleriyle beraber ikna etmiştim. Bu oyunu Elif bozdu. Şimdi iyi ki de baş başa kalmışız diyorum. Bir şeyleri “çok iyi” yaptığımdan hatta “iyi” yaptığımdan bile değil sadece “yapabilmiş olmak” bile kendimi harika hissettiriyor. Elif’le beraber öğrendiğim ilk şeylerden biri de o yüzden “kendine güvenmek” oldu.
Yemek yapma konusunda çok kötü olduğum için Elif henüz 2 aylıkken bile “6 aylıkken ek gıdaya başladığımda ne veririm çocuğa?” deyip duruyordum. Sanki o an yaşadığımız kolikle baş etmek daha kolaymış gibi :) 6 ay geldi ve hatta birkaç gün sonra geçip yerini 7 aya bırakacak ve ilginçtir Elif aç kalmadı. Yani tamam bazen beni panik yaptırdığı için yumurtasını sıcak verdim (ağladı), eline verdiğim biberin tadına bakmayı unuttum. Neyse ki ona verdiğim değil, tesadüf kendi elimdeki zehir acıymış, kulaklarımdan alev çıktı. Ona vermiş olsaydım ne olurdu bilmiyorum.  Yoğurdun kıvamını tutturamayınca hazır ama görece daha çabuk sürede bozulan yoğurt da yedi. Ama yaptım, hallettim, becerdim bir şekilde… Bence önemli olan da bu. Yani bu his.
Çünkü dediğim gibi bu “kafa” belki de hiç çıkmayacak. Diş süreci, tuvalet süreci, yürümesi, kalkması, düşmesi, tutunması, 2 yaş halleri vs. Hep bir yerlerden sırıtacak bize. Yanımızda birileri olsa ona dayanmak isterdim muhtemelen, dayanırdım da, sırtını eskitirdim hatta. Ama şimdi durum farklı. Aklıma hep eşimin bana söylediği laf geliyor. Birkaç ay önce ben hastalandığımda annemi çağırmak istemiştim, “yapamam” diye düşünmüştüm çünkü. Eşim de bana dedi ki “Sen şu an ihtiyacın olduğu için anneni çağırıyorsun ve o hasta da olsa gelir. Ama şimdi anne olan sensin ve kızının  sana ihtiyacı var.” Bu laftan sonra bana bir iyileşme hali geldi. Tabii ki yanımızda birileri olması kötü bir şey değil ama bunu “ihtiyaçtan” değil de “keyiften” yapmak daha güzel sanırım. O yüzden de geçenlerde annemi arayıp “Elif sizi özledi, sevmeye gelin” dedim.
Daha önce söyledim mi bilmiyorum ama annemde de “acemi anneanne kafası” var ve sanırım o da bu kafadan son derece memnun :)



Devamını oku »

14 Mart 2014 Cuma

Siz Hiç Puf Böreği Gibi Şişkin Hissettiniz Mi?

İçinizin şişmesinden bahsetmiyorum yani ondan bahsedemeyecek kadar ben de şişkinim ama konuşmak istemiyorum, susuyorum.
Söylenecek çok güzel laflar var ama ben çok tipik bir Esra tepkisi olarak susmayı tercih ediyorum hem kendi sağlığım hem de bebeğin huzuru için.
Gelelim puf böreğine...
Bundan aylar aylar öncesinde bir gece uyandım ve parmaklarımı çok da hareket ettiremediğimi fark ettim, korktum. Bir de baktım şişmişler, şaşırdım.
Doktora sorduk, erken ama normal dedi.
Tuzlu mu tüketiyorsun dedi ki bu soru aylardır bana sorulan soruların başında geliyor.
"Yooo" dedim ve hala cevabım aynı.
Vücudum bana çaktırmadan böyle yavaştan yavaştan şişmeye devam etti.
Geçtiğimiz ay en son hamlesini ayaklarımda yaptı ve ben kendime yepyeni 1 numara büyük bir spor ayakkabı almak zorunda kaldım. Ne yazık ki sağanak yağmurlara pek dayanıklı değil. O zamanlar eskiden giydiğim botuma ayağımı sığdırmaya çalışıyorum ama ayaklar inatla beni ve ayakkabıyı reddediyor.
Şişmek gerçekten tuhaf bir deneyim oldu.
Kilo almaktan oldukça farklı.
Sonra aklıma geldi "iyi ki yaz aylarında değiliz" dedim :))
Kendimi şişmiş kabarmış bir puf böreği gibi hissediyorum son zamanlarda ama bundan çok da şikayetçi değilim; sadece uçacak olursam haber vereyim istedim :P
Bu durumda ben "uçan balık" bile olabilirim, ne dersiniz???
Kaynak: burada

Devamını oku »

16 Şubat 2014 Pazar

Tatlı Bir Melodinin Adı: Elif :)

Yeeepyeni bir döneme girdiğimizden bahsetmiştim.
Peki bu dönem nasıl gelişti, neler oldu neler bitti?
Yaz ortasındaki sıcaklarda tatil hazırlığı yaparken bir "çift çizgi" çıktı karşımıza. 
Ben böyle bir haberi acayiip salya sümük karşılayacağımı düşünürdüm, neticede büyük bir haber.
Yok, olmadı.
Ben bildiğin şoka girdim, girmişim.

Kaynak: burada
Neyseki evdeki kara balık benim yerime de sevindi, hopladı, zıpladı, havalara uçtu.
Bende yine tık yok.
Şaşırıyorum çünkü ben daha miniğim kendi gözümde.(ufalayım da cebinize gireyim,1 ay sonra 29'u bitiriyorum :)
Sonra aklıma "e birlikte büyürüz" gibi bir şey geliyor. Hemen arkasından da "gerçek midir ki bu test" gibi bir ciddiyet.
İlk aklıma gelen komiktir ki hangi kitapları ona öncelikle okuyacağım oldu.
Peki ya tatil, yaz, sıcaklar ve bizi bekleyen aile ziyaretleri???
Kafam allak bullak hadi normal; mideme ne oluyor?
Bir çift çizgi gördün diye hemen şartlanmış gibi niye bulanmaya başladın?
Yok canım benim sahiden şuraya bir uzanmam lazım, başım falan dönüyor.
E ben bugün su da az içmiştim.
Dur hemen uzanmayayım da sen bana 1 bardak su ver.. Hatta 1 şişe ver, ancak yeter :)
Peki şimdi ne yapmalı?
Gelmesini çok istiyorduk ama ne zaman geleceğini de bilmiyorduk.
Hazır mıydık?
Hele ben...
"Mutlu anne, mutlu bebek"ti ya; ben mutlu muydum peki?
Hay benim şaşkın kafam.. Tabii ki mutluydum, hatta daha ne istiyordum?
E işyeri???
Orada çok mutsuzum bak, hele bir de sigara içiyorlar!!!
Dur ben şimdi bunları düşünmeyeyim de su içmeye devam edeyim.
Tuvalete daha mı sık gider oldum ne? (O kadar suyun da bir şekilde çıkması gerekiyor tabii)
İlk kime söylemeli?
Ya da söylemeli mi?
1 çift çizgi ile yollara dökülür mü?
Neyse ki dökülmedik.
Bekledik, bekledik.
Beklerken bir dolu sancı çektik, içinde bolca uçan kelebek olan :)
Bu arada annem ısrarla bizi yazlığa bekliyor, yıllardır gitmediğim için bana hafif kızgın,bu sefer başka bir mazeret daha kabul etmeyecek.
De...
Ben nasıl gideceğim o kadar yolu?
Yol sanki bir anda Ankara'dan Mersine değil de Kuzey kutbundan Güney kutbuna uzandı.
Midem fena, ne yesem bulanıyor.
Her şey ve herkes birden kokmaya başlıyor hem de çöplük gibi.
hele ki ben.
Duştan çıktığımda bile kokuyorum, aman yarabbi!
Bir cesaret aradım annemi. Ondan hazırlıkların son durumunu öğrendim, içimde bir sıkıntı nasıl söyleyeceğim diye,birden : "Biz galiba gelemeyeceğiz" dedim. (Bu arada ertesi gün orada olmamız gerekiyor plana göre)
Annemden derin bir sessizliği takip eden sert bir soru: "neden!!!???"
Yüzyüze mi olsak daha kolay-dı yoksa telefonda mı?
"Galiba anneanne oluyorsun" deyiverdim.
Galiba mı?? O ne yahu?
Annemin ses tonu, sesi,muhtemelen yüzü bir anda değişti. "Aaaaa gerçekten miii?" :))
Gitmediğimizi bu kez bozulmadı çünkü ortada bir çift çizgi ve ona eşlik eden şiddetli mide bulantıları vardı.
Sonra gelsin "teyze oluyorsun, hala oluyorsun, babaanne oluyorsun.." konuşmaları.
Kısaca ilkini atlattıktan sonra gerisi daha kolay-dı.
                                                                                ***
Aradan geçen zamanı da belli kategoriler altında anlatmaya niyetim var ama bu yazının başlığına da konu olan melodiyi ayrıca paylaşmam gerek...
Allah nasip ederse;
Kızımızın adı Elif olacak :)
Kaynak: BİZ :)
Ona o kadar çok ismiyle hitap edip bir şeyler anlatıyoruz ki doğduğunda "Elif" dediğimizde dönüp bakmazsa bozulacağız ha :)
2 Balık hayatımıza "1 Ana Balık/ 1 Kara Balık" olarak devam etmeye niyetliyiz,bakalım.
Merak edenlere.. Lokum da hala bizimle.

Diğer Elifli yazılarda buluşmak üzere...
Herkese mutlu hafta sonları :)


Devamını oku »

13 Şubat 2014 Perşembe

Yeeepyeni Bir Hayat :)

Merhaba sevgili okur,
Bir önceki yazıda kısaca hayatımızdaki değişiklikten bahsedeceğimi söylemiştim ve eklemiştim "becerebilirsem" diye...
Nasıl desem.
Böyle minik bir şey girdi hayatımıza. Henüz biz de tanışmadık kendisiyle ama attığı güçlü tekmelerden kendini hissettiriyor :)

Şimdi maşallah 33 haftalık olduk :) Aklımda ühüüüü bir dolu yazı/konu var, paylaşmak istediğim. Sanırım konularına göre bir sıra yapıp yazacağım. Bilgi kirliliği de çok fazla internette ama güzel/özenli yazıların ben çok faydasını görmüştüm. Kim bilir belki bu satırları okuyan bir kişiye benim de faydam dokunur hem de okuduklarımı yazarak not almış olurum :)
Çok sevdiğim(!) işime gitmiyorum,doğum iznine erkenden ayrıldım.
Bir dolu harika çocuk kitabı tarafından da kuşatıldım, yaşasın... Onları da burada daha fazla paylaşmak istiyorum.
Şimdilik yazacaklarım bu kadar.
Hayretler olsun lafı dolandırmadan 1 kerede diyeceğimi dedim :)
Sen de heyecandan ben diyeyim şaşkınlıktan :)
* Bir sonraki yazı; Bıdışla tanışma hikayemiz olsun o zaman...

MUTLU GÜNLER OLSUN HERKESE:)
Devamını oku »