Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




10 Aralık 2014 Çarşamba

8. Ay :)

Maşallah bize, 8 aylık olduk, evet hepimiz toptan yani ev'cek yaşadık bu 8 ayı :)
Geriye dönüp baktığımda hep güzel şeyler var aklımda.
Kolik şimdilik bizi büyüten, birbirimizi daha iyi tanımamıza vesile olan bir nevi gıdıklayıcı olarak kaldı. O zamanlar öyle demiyordum ama değil mi? Ah kolik vah kolik diyordum :) Onu da sadece yaşayanlar bilir deyip konuyu kapatıyorum.
Bu ay büyüme atağı döneminde olmadığımızı düşünüyorum ancak Elif her geçen gün yeni bir şeyler öğreniyor, sanırım bunun adı "öğrenme atağı" :)
Emeklemek için çaba sarf ediyor ancak bir yerden sonra durup"ne yapacaktım ben" diyor sanki.
Önüne neşeli bir şeyler koyup onu teşvik ediyoruz ama açıkçası şu ara emeklememesi benim için bir kriter değil. O kadar hızlı hareket ediyor ki ona yetişmekte zorlanıyorum. Alt değiştirmek durumunda kaldığımda neredeyse havada yakalayıp altını bağlıyorum :) Bence 1 deveyi daha rahat hendekten atlatabilirim.
Elif, "Yaşasıııın" denilince kollarını kaldırıyor, canı isterse "de-de ve an-ni" diyor, tel sarar ve bay-bayları taklit ediyor, alkış yapmaya çalışıyor ve bolca kıhhh diye boğazından ses çıkarıyor. Tüm bunları canı isterse yapıyor yalnız, biz istediğimizde (pek) değil :)
Oyunlar ve oyuncaklarıyla ilgili de bir yazı var aklımda ama ben önce şu ek gıda işini bir yazsam daha süper olacak. Kimsenin beklediği falan yok ama Elif'in hayatında önemli bir geçiş aşaması, bunu kayıt altına almazsam olmaz.
Bu ayki önemli bir gelişme de, doktor değişimimiz oldu. Evet, yine! Geçen ay aile hekimine gidip sadece boy-kilosuna baktırmıştık o kadar. Bu ay işyerinden arkadaşların tavsiyesiyle başka bir doktora gittik, kendisi amca çıktı :) tam bir doktor amca tipi var, hani utanmasam elini öperdim :) tamam kabul çok yaşlı değil ama öyle bir tipi var. Akın akın hasta geliyor ve herkes çok memnun ancak bu durum bizi sevindirmiyor. Çünkü oldukça az bir vakitte sorularımızı sorabildik, bu da biraz yetersiz geldi. Hayalimizdeki çocuk doktoruna belki 250-300 tl gibi bir ücret bayılarak kavuşabilirdik ancak çocuğun rutin kontrolleri için böylesi bir para bana/bize gereksiz geliyor. Elif'in kan değerlerine bakıldı ve demiri düşük çıktı. Bunda benim demir hapını düzenli vermememin de payı var, suçluyum kabul ediyorum. Sadece 3 haftadır düzenli veriyorum. Şimdi de sabahları açken veriyorum, üzerine de kaşıkla mandalina suyu...oh mis :)
Bir ara "diş mi geliyor kiii" dedik ama ne gelen var ne de giden. Onun da sırası var demek ki :)
Elif'in doğumu da 40+4te olduğuna göre, diğer gelişmelerin de yavaştan olması normal sanırım.
Bu ay uyku konusunda yine yepyeni bir şey yaptık. Geçen ayki "iyileştirme süreci"mizin nerelerinde yanlış yaptığımızı öğrenmek için danışmanlık aldık. Tam da buradan ve bu tatlı kişiden. 1 saatlik görüşmeden fazla bir ümidimiz yoktu açıkçası ama öncesinde gönderdiğimiz Elif'in 3 günlük güncesi ve 10 sayfalık analizi neticesinde çok yol kat ettik. Meğerse ben çocuğu boşa zorluyormuşum yahu :) Daha doğrusu fazla başı boş bırakmışım. Biraz daha müdahaleli olabilirsiniz, hepimiz insanız, bebeğinizi ağlatmayın lütfen diyerek içimize su serpti  Gülüm Hanım. O değil de, kitapları pek de okumadığı halde daha doğru yapan kara balıkmış :) Demek ki neymiş kitaplar temel kaynak değilmiş,(neler öğrendik vol.1) Danışmanlık almamızın faydası kitapta yazan şeyleri kendimize uyarlamamızın daha kolay olması oldu. Yani biz hala uyku eğitimi vermedik, önce onu söyleyeyim de :)
* Önemli anekdot: Uyku konusunda yine yazmayı düşünüyorum ancak gözlemlerim şunu söylüyor, eğer böyle bir niyetiniz varsa 8. ay gelmeden bunu halletmeye çalışın yoksa bu sıpalar yatağa koyduğun gibi oturup sana da gülümseyerek olayı ne kadar hafife aldığını gösteriyor :))
Ben en başından beri Elif'in kendi odasında ve kendi yatağında uyumasının çok önemli olduğunu düşündüm. Bu bilginin kitaplarla hiç ilgisi yok. Tamamen gözlemlerle ilgili bir şey. Kendimde ve çevremdeki çocuklu ailelerde gördüğüm bazı noktalar beni bu şekilde düşündürmüştü. Yani ben bunları düşünürken Elif portakalda c vitami bile değildi. Doğumdan sonra da hep uygun an'ı bekledik,odalarımızı ayırmak için. 5. ay bunun için doğru bir zamandı ama bence şartlar iyiyse 3-4. aylarda da bu yaşanabilir.
"Uykusuzluk mu, o ne ki?" diyeceğimiz zamanları da iple çekiyoruz. Şunu düşündüm geçenlerde bazı şeyler mayayla da ilgili. Yani Elif'in mayasında uykuya rahat dalmak, ağlamamak, sabırlı olmak falan yok. Bu sanırım kişilik özelliği (kandır kendini esoş kandır :) Benzer bir şey yemeyen çocuklar için de geçerli olabilir. Yani her duruma uyarlanabilir. "Benim çocuğum niye uyumuyor, uykuya rahat geçemiyor" kısmını sorgulamaktan vazgeçtim (sayılır). Elimizden geleni yaptığımızı düşünüyorum. Kendi sınırlarımı zorlayacak kadar sabırlı oldum, inatlaşmadım, gözlemledim, uyku harici zamanlarında temiz hava almasına (kendim çok üşüsem bile) dikkat ettim, boş zamanlarında güldük eğlendik oynadık kitap okuduk... Kısacası kendi içimizde bir EASY oluşturduk. Şu an bu satırları yazdığıma göre "Y" yi de arada yapabiliyorum. Bunu yapmam şart. Elif uyuduğunda onun yemeğinin hazırlığı, etrafın toplanması, kendi ihtiyaçlarım derken bir bakıyorum cidden kendime vakit ayıramamışım. Kısaca blog, benim "Y" alanım :) Burada olmayı seviyorum.
Elif ve uyku oyuncağı (Rossman'dan aldık) ayrılmaz bir ikili oldular yatakta :) Uyku oyuncağının ne kadar iyi ve gerekli bir şey olduğunu kendimden biliyorum. Tabii o zamanlar işlevinin o olduğunu bilmiyordum. Ben küçükken en sevdiğim oyuncaklarımı yanıma dizer, her birini tek tek öper ve sırayla birine sarılarak uyurdum. Uzun yıllar bu böyle devam etti. Sonra yataktaki oyuncak sayısını teke düşürdüm ve hep ona sarılarak uyudum. Uyurken korkuyordum çünkü ama o zamanlar bunun sebebini bulamamıştık. Karanlıkta, yalnız uyuyamazdım(hala da uyuyamam), Edd isimli ördeğim bana güç verirdi. Hayalimde kurduğum canavarlarla onun savaşacağını düşünürdüm :) Şimdi yazınca komik gibi geliyor ama bir çocuğun dünyası için o zamanlar hiç de komik değildi. Dolayısıyla Elif'in kendi odasında ve kendi yatağında ve kendi kendine uyuyabilmesini çok önemsiyorum. Yani bu "ben bale yapmak istedim, yapamadım, çocuğum yapsın" gibi bir şey değil. Bence değil. Uyku alışkanlığının sağlıklı bir süreçte ilerlemesi kendi kişisel gelişimi açısından da son derece önemli. Mesela birlikte uyumak konusunda benim/bizim biraz katı bir çizgimiz var. Yine benzer sebeplerden, kendi tecrübelerimden yola çıkarak bunu -kendi annelik görüşüme göre- doğru bulmuyorum. (Şimdilik diyelim ve büyük konuşmayalım) Yani asla yapmam demem, bence çok da romantik bir şey :) Sabahları Elif'i yanımıza alıp birlikte kıkırdıyoruz, ki bu çok güzel. Ama ben cidden uzun vadeli aynı yatağı paylaşma kısmında çok tereddütlüyüm. "Büyüdüğü halde anne-babasının yanında yatmaya çalışan birini gördün mü sen?" diyenlere de cevabım: "evet, gördüm." Sanırım biraz da bu yüzden Elif'in bağımsızlığını önemsiyorum. Yemek işinde de öyle aslında. Bak hala yazamadım ama Elif yemek konusunda da "bitti" demişse, 1 kere daha soruyorum. Yine "bitti" diyorsa; olay(yemek) bitmiştir ve ne kadar yediğinin/yemediğinin önemi yoktur benim için. Böyle yazınca da kendimi kötü hissettim :) Halbuki elimde kaşık peşinde koşmalıydım. Ya da ben yine büyük konuşmayayım da, gün gelir o da olursa bu yazdıklarıma toptan dil çıkartırım :)

Bu ay neyi anladım: "Ben Elifle evde tek başıma daha rahatım" :) Açık ve net. 1 hafta annem ve teyzem geldi, gitti. 2 gün sonra babaanne ve dede geldi,1 hafta kalıp döndüler. "Oh mis" mi dediniz? Yanıldınız :) Evet yemek konusunda çok iyi oldu, hop hazır yemek :) Ancak... Lakin... Ve fakat... :) Anladım ki ben Elifle tek daha rahatım. Bana da yaranılmıyor sanırım. Bir de anane de babaanne de öyle çok karışan tipler değil. Tamam belki anane elinde yelekle geziyor olabilir :) Ama kimse şunu ver, şunu verme gibisinden iki laf etmedi, haklarını yiyemem. Ama ama ama... Yorulsam da bazen aç da kalsam hatta tuvalete son anda bile yetişsem, ben Elifle tek başıma daha rahatım. Kendime göre bir düzenim var ve kimseye hesap vermiyorum :) Bu ay bunu anladım...
Elif'in fotoğraflarını cep telefonu haricinde, fotoğraf makinemle de çekmeye başladım, bunda Özlemle olan sohbetimizin payı büyük, teşekkürler Özlem :) Yere yatarak fotoğraf çekmeyi ve Nikon'larda yer alan (Canon'da kapı gıcırtısı gibi olan :P ) deklanşöre basınca çıkan "çıkırt" sesini duymayı özlemişim :) Elif de maşallah poz vermeyi seviyor. Bir de bu ay ilk vesikalığını çektirdik, çok sevdik.
Ek gıda işinden kabaca bahsedecek olursam, ne blw ne de "kaşıkla kendin yedir" yöntemi tek başına aklıma yatmadı. İkisinin de bana göre artıları eksileri var. Ben de ortaya karışık bir şey yaptım. Zaten temizliğe titizliğe çok önem veren biri olmadığımdan kendi kendine yemesi, yerken etrafı da şenlendirmesi vs. bana zor gelmedi. Tek zorluk biberon da almadığından suyunu içirmeye çalışırken yaşanıyor. Fincandan/bardaktan içiriyorum. Alıştırma bardaklarından sadece İKEA'nınkini sevdi, ucuzcu benim çocuğum :)
Bu ay gündüz uykularında bizi rahatlatan şey Elif'in odasının perdelerini değiştirmemiz oldu. Normal beyaz perdeler vardı eskiden, şimdi ise pembe bir fon ve cicili bicili (kedili yani :) tülü var. Beyaz perdeye göre çok daha fazla karanlık yapıyor, iyi oldu sahiden.
Ben size Elif'in meşhur olduğunu söylemiş miydim peki? Geçen gün alt komşumuzun çalıştığı yere gittik bir iş için. Bizi görünce şaşırdı çünkü yanımızdaki bebek yani bizim zottirik Elif ağlamıyordu. Adamın şok olduğu yetmedi, meğerse iş arkadaşları da şu meşhur çok ağlayan bebeği tanıyorlarmış :), onlar da inanamadı. Çünkü Elif ortası olan bir bebek değil. Ya güler ya ağlar :) Ağladığını görmeyen biri için Elif son derece güler yüzlü ve sosyaldir, markete gireriz herkese laf atar "ahh" diye :) Ama komşumuz bunu ilk defa gördü. Ve meğerse Elif orada "çok ağlayan meşhur bebek"miş. Herkes neden çok ağladığını sordu :) Ben tepki olarak: (onların da 3 çocuğu var,en küçük olan da çok ağlıyor) "E sizin Ahmet de çok ağlıyor ama" dedim. Karabalık da "e azaldı ama ağlaması öyle demeyin" dedi :) Elif'in neden gün ışımadan uyandığını ve çok ağladığını sordular :) Dedim ya çocuğum meşhur oldu diye. Ben de "o sorunun cevabını biz de arıyoruz" dedim.
Yazacak çok şeyim var aslında ama yarın için şöööyle bir Adana yiyelim diyoruz, e onun için de malum Adanaya gitmek lazım :) Hemmen uyumazsam yarınki araba içi animatörlüğüm sekteye uğrayabilir. Bilen bilir ki, arabada durmayan ve hep ağlayan çocuk insana her şeyi yaptırabilir. Hatta inanmayacaksınız ama bugün arabayı ben kullandım. Tamam mesafe 5 dakikalıktı ama olsun, Elif bu ağlamalarla devam ederse şoför koltuğu benim, ona göre :)
* Oldukça üzüldüğüm bir şeyi de paylaşayım sizinle. Yeni yıl için kart gönderdim demiştim ya hani; işte meğerse onları gönderememişiz :/ Karabalığın işi çokmuş ve fırsat bulamamış. Ne yapalım biz de yarın Adanadan göndeririz :) Ne komik değil mi? Neyse ben gülmedim, üzüldüm ama ne yapalım. Gecikme için kusura bakmayın artık.
** Çift çizgi haberinin paylaşılmasıyla ilgili harika bir video paylaştı Eda, bence siz de izleyin, ben çok sevdim bu videoyu :) Hatta Eda'nın blogunu çok sevdim.

Aklımda çok neşeli yazılar var ki sormayın.
İlk sırada ek gıda süreci var, o kesin :)
Annelik sohbetlerinde çok tatlı anneler var, 1 Kitap 1 Mektup etkinliği de Sakar Cadı Vini ile devam edecek :) Kısacası "y" alfabemizdeki güzel harflerden biri :)


Devamını oku »

9 Aralık 2014 Salı

Yeni Yıl Kartları :)

Herkese tek tek yazmayı isterdim ancak sanki burada yani blogda duyursam daha kestirme olacak.
Hey, sevdiğim güzel insanlar!
Yeni yıl için kart gönderdim size.
E ne var bunda demeyin olur mu :)
O kartlar için yaklaşık 2 aydır uğraşıyorum ben :)
Aklıma fikir geldi ama gerisi gelmedi 2 ay önce. Ben de ne kadar kıvır zıvır bulduysam aldım İbeking, İkea, office store ve çeşitli kırtasiyelerden.
Aklımda kart ve kitap ayracı vardı ama nasıl yapsam bilemiyordum.
Bir de işin içine çocuk kitaplarını koymak istedim.
Karışık pizza misali oldu aslında :)
Adreslerinizi toplamam uzun sürdü,bir ara kaybettim onları sonra yine buldum.
Yaklaşık 45 kişiye gönderdiğim için karışan varsa yani zarfın içinden farklı isimde birine kart çıktıysa tüm suçlu elif :)
Masanın başından en az 5489 kere kaldırdı beni :) Yani umarım öyle bir karışıklık olmamıştır, genelde kişiye özel hazırladım çünkü.
Bu kartları ben yapmışım gibi anlattığıma bakmayın, işin mutfağında karabalık var.
Çıktıların ayarlanması, temini, malzemelerin düzgün kesilmesi, santim santim ölçülmesi, zarflanması vs. hep ona ait.
Ben sadece yapıştırdım ve bolca eğlendim.
Belki daha sonra bu yazıyı yayınlamalıydım, sürprizi bozmamalıydım ama bunu şimdi yapmazsam kesin unutacağıma dair bir his var içimde :)
Kartlardaki karakterlerden bahsedecek olursam;
Blogda fonda da yer alan minik tatlı kız Roald Dahl karakteri Matilda, uykucu koyunsa Russell, çok acayip sakar olan Cadı ise Vini ve kedisi Vilbur, minik kedili olan Sevgi Kraliçesi kitabından, büyük şapşal kedi ise Rodari'nin Alis Masallarda kitabından. Benim favorimse Wave'deki tatlı kız :)
Kedi sevenlere kedili, Vini sevenlere Vinili kartlar hazırlamaya çalıştım.
Aaa sahi bir de Kumkurdu var... Onu unutuyordum az kalsın.
Kumkurdu'nu henüz bloguma yazmayarak kendime ayıp etmiş olsam da bu kitap sanırım benim ıssız adaya düşsem yanıma alacağım ilk 3 kitaptan biri :) Çok ama çok seviyorum. Durup durup okuyorum. İşte oradan bir cümleyi de ekledim. Basit bir cümle belki ama benim için anlamı büyük: "Kumkurdu ve Zackarina sahilde buluşmuşlar..." :) Hatta kalp kalp kalp ...
Bir kart yaptım, amma da anlattım :)
Çok eğlendim hazırlarken bir de bolca kahve tükettim.
Siz olmasaydınız ben bu kartları kime yapardım da bu kadar eğlenirdim hem değil mi :)
Henüz erken olsa da herkese şimdiden mutlu yıllar.
* Kargoda yaşanan gecikmeler/karışıklıklar umarım bu yıl yaşanmaz, o yüzden de erken gönderdim zaten.
** Geçen yıl da çok eğlenmişim :) 



Devamını oku »

8 Aralık 2014 Pazartesi

"Pera Günlükleri" Çekiliş Sonucu :)

1 Kitap 1 Mektup etkinliklerine o kadar çok katılım oluyor ki isimleri yazarken kolum yoruluyor; dile kolay tam 5 kişi :))
Ben eğleniyorum ve öğreniyorum ya sanırım önemli olan da bu.
Bu sefer kazanan instagram hesabından yorum bırakan "kavunyiyenkedi" oldu. Normalde sadece blog yorumlarını kabul ediyordum ancak bu yorum çok güzeldi, onu da çekilişe eklemiştim.
Katılan herkese çok teşekkürler ve sevgiler...


Devamını oku »

3 Aralık 2014 Çarşamba

Ben Hamileyken :)

Geçen gün aklıma geldi. Ben hamileyken nasıldım, neler hissederdim ne yapardım diye.
İlk madde kesinlikle şu olmalı: "Çok saftım" :) Safmışım yani, şimdi daha iyi anlıyorum.
Aklımda neler varmış ortaya döküyorum hepsini. Katılmak isteyen olursa "ben hamileyken" diye başlayan bir şeyler yazabilirsiniz.
1) Çok saftım. (O kadar yeter, bu cümleyi daha da açmamam lazım :)
2) Normal doğum yapacağıma o kadar çok inanıyordum ki kitaplardaki sezaryen bölümlerini atlıyordum :) Son ay annem de bizim yanımıza gelince notlarımdan anneme ve karabalığa ders vermiştim. Şu an yanlarında birinin doğum sancısı ya da suyu gelse ne yapacaklarını biliyorlar :)
3) 40. haftayı kesin göremeyecektim. 37den sonra Elif her an gelebilirdi, hatta balık burcu olsa ne iyi olurdu :)
4) Beni arayıp "nasılsın" demeyenlere de sinir olurdum, çok arayıp da beni bunaltanlara da... Evet ortası yok :)
5) Kadın doğum doktorum kesinlikle erkek olmalıydı çünkü kadınlar duygusal olurdu (herkes ben sanki)... Bir de ne alaka değil mi? Duygusalsa doğum anında oturup ağlayacak mı yani :)
6) Aldığımız kıyafetlerin eksik olduğundan çok korkmuştum. Günde kaç kere üst değiştirilir ve bebek ne giyer hiçbir fikrim yoktu. "çıtçıtlı badi" çoook sonradan öğrendiğimiz bir terimdi. (icat edeni buradan öpebilirim.)
7) Doğumdan sonra hayatımız çok da acayip değişmez sanıyordum. Ay bak bu maddeyi yazarken bile kahkaha atacaktım ama Elif uyuyor o yüzden sadece gülümsedim :) Biz çok gezici bir çift değiliz aslında, daha çok evcimeniz. Şimdi de öyleyiz, yani eğer bunu düşündüysem mantık olarak doğru hareket etmişim :)
8) Her şeye rahatlıkla yetişebilirim sanıyordum. Temizlik, Elifle vakit geçirme, uyuma, banyo, yemek vs. Sanırım günün 24 saat olduğunu ve bunun 6 saatinde uyumam gerektiğini unutmuşum o ara :)
9) Bence en bomba madde bu... Bebekler nasıl uyur/uyutulur bilmediğimden, yatağına koyunca kendi kendine uykuya dalıverir sanıyordum. Vay be ne hayalmiş :) İnancım bu kadar sağlamken Elif nasıl bu kadar uykudan uzak doğdu bilmiyorum.
10) Elifle beraberken her şey laylaylom olur, ohooo kızıma çok da rahat bakabilirim diyordum. Öyle de oldu aslında ama en ufak bir hastalık, can sıkıntısı, moralsizlik halinde sistemimiz çöküyor. O yüzden sağolsun karabalık bana çok iyi bakıyor :)
11) Bebekler doğduktan kısa bir süre sonra onlarla resim yapılabilir, saklambaç oynanabilir sanıyordum :) Bir de ben "gelişim psikolojisi" dersi aldım. Hoca beni bu bilgilerimle geçirmiş demek... Zihnimde hep Elif doğacak, az sonra büyüyecek ve biz beraber yürüyüş yapacağız, resim yapacağız, kitap okuyacağız vs. vardı. Kitap kısmını şimdilik tutturduk ama gerisine hala biraz var :)
12) Emzik konusunda kararsızdım. Zor bırakan çocukları duyduğum için korkmuştu gözüm. İlk aylarda vermeye çalıştım ve Elif 1-2 defa aldı(hatta emzikli bir pozu bile var) ancak sonra resmen itti, almadı. Ben de ısrar etmedim. Alıştırma bardağının bile plastik uçlusuna alışamadı o yüzden. İlla bardaktan içecek sıpa.
13)"Hayatta ne kucağımda ne de ayağımda sallamam" cümlesini kuran ve aylarca bebesini sallayan hatta en azından buna alışsın diye dua eden kişi kimmiş duydunuz mu? Aaa bildiniz, benim :)
14) Çok acayip titiz olmak istememekle genlerimdeki kodlar arasında sıkışıp kalacağımı düşünüyordum. Hiç öyle olmadı. Sokakta oyuncağı yere düşen bebeye itinayla o oyuncak yerden alınıp verildi. (öncesinde ıslak olmasına rağmen) Bu durum beni rahatsız etmeyince haneme artıları ekledim.
15) Ultra süper şahane bir "Elif geliyoooor" partisi yaptık, kardeşim sağolsun :) Çok sevdiğim insanlar katıldı, ne kadar şiştiğimden falan konuşmuştuk hatırlıyorum. (hafta 37) "Nasılsa daha da şişmem" deyip gülmüştüm, 40+4'te doğum yapınca gerçekten şişmenin nasıl bir şey olduğunu tecrübe etmiş oldum.
Bezli pastayı çekme çabalarımı kuzenim yakalamış :)
16) Kızıma hiiiç kimselerde olmayan bir isim koyarız sanıyordum :) O şekilde "özel" olacaktı belki de ama sonra anladım ki onu özel yapan isminin tekliği değil, kalbinin tekliği olacak :) Elif ismini birlikte belirledik gibi olsa da aslında Elif benim çok sevdiğim bir isim.
17) Ben hamileyken...hep hamile kalacağımı sanıyordum :) Cidden. Böyle deyince inanması güç geliyor belki ama öyle hissediyordum.
18) İşyerine o kadaaaaar sinir oluyordum ki (sigara içenler, yüzüme duman üfleyenler, bile bile canımı sıkanlar) göbeğime bakmayıp birine çok fena kızmaktan korkuyordum. Olan masum yavruma olacaktı tabii, o yüzden sinirimi içimde tuttum.(sanki o daha az zararlı gibi)
19) O kadar çok ve ritimli yürüyordum ki sancılarımın yürüyüş sırasında geleceğini düşünüyordum. Ama heyhat bana sadece yalancıları geldi, doğum sancılarının yakınından bile geçmedim.
20) Sezaryen olursam çok ama çok üzüleceğimi sanıyordum. Bir acayip gülerek girdim ameliyathaneye ve sersemlemiş ama mutlu çıktım. Kızıma kavuşmuştum ya gerisi amma da boştu...
21)Doğumdan sonra, hamilelik öncesi zihnime geri döneceğimi sanıyordum. Bilmiyordum ki loğusalık bambaşka bir deneyim ve bundan sonra hayatımda hep inşallah Elif olacak ve zihnimde hep o olacak.
22) O kadar çok kitap okudum ki "hehey çok acayip hazırım her şeye, haydi sorun sorun bir şeyler" diyerek etrafta geziniyordum. Kitap okumak ve bilgilenmek güzel ama ben sadece kitapta yazanların gerçek olduğunu sanmıştım. Aralarda geçen "her çocuk farklıdır" kısımlarını da atlamışım demek ki :) Doğum ve sonrasında hiçbir şeye hazır olmadığını, zaten yaşamadan öyle bir şey olamayacağını anladım.
23) Ben hamileyken... sadece ben hamileyim sanıyordum :) Bilmiyordum ki yüzyıllardır milyarlarca kadın doğum yaptı, yapıyor ve yapacak. İnsan kendini özel mi hissetmek istiyor acaba, şimdi yazarken aklıma geldi. Belki de.
24) Çok acayip tiksindiğim 3 şeyi: ceviz, zeytin ve tarhana çorbasını bir daha kesinlikle yiyemem, içemem sanıyordum. Şimdi oh löpür löpür yiyorum :)
25) Bir ara -sonlara doğru- Elif'in gelmek istememesine takılmıştım. Yahu bu çocuk niye sevmedi buraları diye amma üzülmüştüm. Beklesek acaba 42nin sonunda kendi doğar mıydı bilmiyorum ama riske edebileceğim bir durumum kalmamıştı, Elif'in hareketleri zayıflamıştı ve anladık ki (doğduğunda) kakasını yapmış ama yutmamıştı. (Hiç Elifte kakasını yutacak göz var mı ya :)
26) Karabalığın benden çok sonra Elif'i kucağına alabileceğini, altını değiştirebileceğini sanıyordum. Hiç öyle olmadı. Meğer idmanlıymış kendisi, ilk hafta ben dikişlerden dolayı pek eğilemezken hep o değiştirdi altını :)
27) Karabalıktan, iyi baba olur sanıyordum, yanılmışım... Maşallah ultra süper şahane 10 numara bir baba oldu kendisi :)
28) Doğuma girerken çok korkarım ve kesin ağlarım diyordum. Hiç öyle olmadı. Oturdum Elif'e kitap okudum doktoru beklerken. Demek ki sakinlik/heyecanlılık hormonları bende ters çalışıyor. Ya da endorfin miktarı durumları karıştırıyor.
29) Son aylarda yediğim hurmalar bir işe yarar ve oksitosin salgılarım sanıyordum. Resmen yediğimle kaldım hepsini :) Neyse ki sevdiğim bir meyve.
30) Elif de babası gibi siyah ve gür saçlı olur sanıyordum ya da daha çok diliyordum diyeyim. Kendisi siyah saçlı doğup şimdilerde sarıya terfi etti hem de ince telli. Bakalım daha ne kadar değişecek. Babasına daha çok benzer diye düşünmüştüm ama cidden benim küçüklüğüme benziyor(fotoğraflar yalan söylemez değil mi)
31) Lokum... Lokum hep bizimle olacak diye düşünüyordum. Bebek ve kıl/tüy ilişkisiyle ilgili sayısız yorum dinledik ama bence biz halledebilirdik. Ya da ben öyle sandım :/
32) Elif ek gıdaya geçtiğinde aç kalabilir diye düşünmüştüm, neyse ki aç kalmadı yavrum. İçimden hamarat bir anne modeli çıktı. Bir de ek gıdayla ilgili olan yazımı yazabilsem çok güzel olacak :)
33) Hamilelik günlüğümde kendi kendime taıkılırım sanmıştım, yazdıklarıma bir dolu güzel yorum geldi, buradan Tanla sana yeniden sevgilerimi gönderiyorum :)
*Doğum konusunda bence harika bir yazı yazmış Pelin, okumanızı tavsiye ederim.

Ben hamileyken cidden saftım/safmışım. Belki de her hamile gibi. İnsan o kadar çok hayal kuruyor ki. Neredeyse hangi üniversiteye gider, ileride nasıl bir meslek seçer onu bile düşünüyorsunuz ve bundan mutluluk duyuyorsunuz.
Bu yazıyı okuyan hamiş dostları umarım yanlış yönlendirecek bir şey yazmamışımdır.
Şimdi aklıma geldikçe o halim, "sanki ben, ben değildim" diyorum. Gerçi önceki halimi de pek hatırlamıyorum. Demek ki özünde aynı kalan "ben"e zamanla bir dolu ekleme/değişiklik yapılabiliyormuş.
Ben hamileyken de böyleymişim kısaca :)

Devamını oku »

1 Aralık 2014 Pazartesi

Şuşu'nun Hem Üç Tekeri Hem Dört Tekeri ve tabii bir de Can :)

Bazı kitaplar var, okudukça okuyasım geliyor.
Neden bilmiyorum her seferinde farklı bir duygu açığa çıkarıyor bende.
Bu ara mutluluk kaynağım da ŞuŞu :)
Sebebi de var elbette.
Şuşu'yu Elif'e o kadar çok okumuşm ki- cidden farkında değilim- Elif benim mimiklerimi, el-kol hareketlerimi kapmış. Bugün fark ettim. Bebeklere kitap okumak çok güzel ancak her kitap bu kategoriye uygun olamayabiliyor. Ya yazıları uzun oluyor ya konusu bebeğin ilgisini çekmiyor(buna kesinlikle inanıyorum) ya da resimleri cezbetmiyor. Halbuki Şuşu tam bize göre. Her sayfada birkaç cümle var, konusu çok eğlenceli ve resimleri de çok şekil :) Bir de yazarını tanıyorum diye hava atayım tam olsun. Gerçi herkes tanıyor Yıldıray'ı çünkü kendisi BDK'nın kapaklarından biri :)
Sevdiğim insanlardan harika işler çıkınca çok mutlu oluyorum.

Gelelim bugüne.
Bugün yine Elif'e Şuşu'yu okurken "yaşasııııın" diye bağırdığımda kollarımı kaldırdım(farkında değilim) bir baktım ki Elif sıpası da aynı şeyi yapıyor. Tesadüf heralde dedim. Birkaç denemeden sonra anladım ki durum tesadüf değil. Nasıl mutlu oldum anlatamam.
Çocuklar sahiden oyunun içinde öğrenirlermiş ya, sanırım o hesap. Yoksa "yaşasın" dendiğinde kollarını kaldırması için bir uğraş vermemiştim hatta bunun farkında bile değilim. (demek ki ben böyle şaşkın devam edebilirim halime)
1. kitap yani "Şuşu ve Üç Tekeri"nde Şuşu ile tanışıyoruz hem de doğum gününde. Yaklaşık 4-5 yaşlarında sanırım ve oldukça heyecanlı bir kız. Dayısıyla önce muhallebiciye gidiyorlar sonra da tabii ki oyuncakçıya. Ve oradan aldıkları üç tekerden eve gidene kadar inmiyor Şuşu. Hatta evde bile inmiyor üzerinden. Sonra da... Sonrasını anlatmayayım orası da size kalsın ama okuması/canlandırması pek keyifli. O yüzden "yaşasııııın" diyoruz :)

Bu kitaptaki muhallebici, üç teker, doğum günündeki aile birliği, nenenin/teyzenin/halanın ayrı ayrı söyledikleri gibi detayları çok sevdim. Nine tam bir nine :)
Resimlerdeki ayrıntılardan da bahsetmeden geçemem. Dayısının kapının önündeki yorulmuş dili dışarıda haline çok güldüm. ŞuŞu uyurken etrafındaki tüm oyuncakların da uyuması çok tatlı :) Oyuncakçıda resmen Moli ile Olaf ve Kedimiyo'yu gördüm, selam verdim onlara da. Ağaçta oturmuş örgü ören siyah bir karga var, onu keşfetmek bile keyif verdi.Hatta aynı kargayı Şuşu'nun penceresinde bile gördüm, gerçekten! Klasik bir ev halinde dede ve baba ne yapar? Tabii ki tavla oynar :) Hemen her karede yer alan minik yuvarlak oyuncakların birbirini çekiştirmesi de ayrı bir neşe katmış. Kısacası resimlerine bayıldım.

2. Kitabın beni bu kadar çok etkileyeceğini de hiç düşünmemiştim. "Dört teker" denince aklınıza ne geliyor, en başta onu sorayım. Benim aklıma yine bisiklet gelmişti hani kenarlarına destek yapılır ya, o sanmıştım. Halbuki Yıldıray'ın dört teker olarak adlandırdığı ve hikayede "normal/sıradan" olarak anlattığı şey aslında tekerlekli sandalye. Ve bu dört tekeri süren de Şuşu'nun parkta tanıştığı Can! Tanışma demişken işin içine azıcık aksiyon da girmiş olabilir. Bu kitapta en çok, Can ile Şuşu'nun sorgusuz sualsiz kaynaşmalarını sevdim. Hani biz büyükler çekiniriz hatta acırız yaklaşamayız ya çocuklar hiç öyle değil. Bence bu güzel bir şey ve bu kitaptaki bu "sıradan"lık bana farklı ufuklar kattı. Kitabın sonunda "anne/baba ve öğretmenlere" diye bir bölüm var; onu özellikle buraya eklemek istiyorum. Bence bu metni hepimiz okumalıyız.

Geçen gün Elifle yolda yürürken yanımızdan tekerlekli sandalyeli bir teyze geçti. Elbette ki kaldırımda gidemiyordu çünkü kaldırımlar bizim gibi yayalar için değil, olsa olsa şekil amaçlı yapılmış şeyler ne yazık ki. Yani mecburen ikimiz de yoldan gidiyorduk ve arabalar geçtikçe kenara çekiliyorduk. Bana gülümser gibi olduğunu hissettim. Önceden olsa belki daha çok çekinirdim ama Şuşu'yu okuduktan sonra ben de teyzeye kocaman gülümsedim. Yanlış anlamayacağını bilsem onunla konuşmak isterdim. Tekerlekli sandalyede olduğundan değil ama bu kadar insan içinde bize kendisi ilk önce gülümseyen nadir biri olduğundan. Aslında bu konuda söyleyecek çok lafım var ama yeri burası yani bu kitabın olduğu sayfa değil, bambaşka bir yazıda içimdekileri dökmek istiyorum.


"Bunun neden pedalı yok?" diye sordu Şuşu.
"Bu bisiklet değil, tekerlekli sandalye de ondan, akıllım" dedi çocuk."

Gelelim çizimlere, yaşasııııın :) (Bu ara bizim evin en favori cümlesi)
İlk kitaptaki 3 minik oyuncak bu kitapta da var :) Unutmadan şunu da söylemek istiyorum; bence resimli çocuk kitaplarında çizerin başarısı çocuklar okuma-yazma bilmediği dönemlerde (belki 3-4 yaş civarında) onların sadece resimlerine bakıp o kitabın dünyasına girebilmelerinden geçiyor. Ve bu kitap da bunu çok iyi başarıyor. Şuşu hareketli bir kız ve dur durak bilmiyor; bu çizimlerde o kadar tatlı yansıtılmış ki her sayfada bir hareket var :)
Parkta geçen bir sayfada arkada görme engelli iki kişiyi ellerinde çubuklarıyla fark ettim. Çok minik bir detay gibi belki ama aslında değil.
Zıplayan kurbağaları da çok sevdim.
Şu 3 minik oyuncak bana sanki Şuşu'nun tüm kitaplarında olacak, bu da bir devamlılık sağlayacakmış gibi geldi. "Yaşasııın" :)
 Aklımda sorular olunca "1 kitap 1 Mektup" etkinliği düzenliyorum biliyorsunuz hatta Yıldırayla "21 Sıradan Şeyin Sıradışı Tarihi" kitabı ve "Dünyalı" dergi olarak iki tane röportajım var. İşte tam da o sebepten Şuşu ile soru sormaya çekindim. Ama kim bilir belki Şuşu'nun birkaç kitabından sonra kapısını çalabilirim :)
Bu kargaya da bayıldım :)

Devamını oku »

30 Kasım 2014 Pazar

Hediye Kitap & Kart Çekiliş Sonuçları :)

Benim çok eğlendiğim bir çekiliş oldu başta onu söyleyebilirim.
Elif ne kadar eğlendi tam bilemiyorum çünkü videolarda duyacağınız gibi elinden kağıdı aldığım an ağlamaya başladı ama çok ciddi bir şey değil :) Çocuğu biz ağlattık diye düşünmeyin, yalnız Banu senin kağıt oldukça ıslanmış :)

Umarım sizler de mutlu olmuşsunuzdur, ben çok heyecanlandım ve keyif aldım.
Toplamda 18 kişiydik ve bana -torpil yapsam bu kadar olmaz- kuzenim merve çıktı :) Kargoya gerek kalmadı, elden teslim bir paket bizi bekliyor. Ben zaten kim çıkarsa çıksın çocuk kitabı hediye edecektim laf aramızda, sadece Banu sana çocuk kitabı hediye edemezdim bana çıkmadığın iyi oldu :P ( Elinde olmayan bir kitabı bulmam çok zor)
Katıldığınız için çok teşekkür ediyor, hepinizi koocaman kucaklıyorum :)

Videoları buraya yüklemeye çalıştım ancak boyutundan mı bilmiyorum, yüklenemedi :/
Ben de mail atayım hepinize diye düşündüm, yine kota engeline takıldım.
Tüm videoları "we transfer"e yükleyeceğim ve hepinize mail atacağım, ben onu yapana kadar kim kiminle eşleşti fotoğrafını yayınlamak istedim.
Ne de heveslenmiştim oysa ki videolar için, kısmet değilmiş ne yapalım.
Mutlu Pazarlar herkese







Devamını oku »